23 Ekim 2020 Cuma

LÂL OLMAK

 Bugün gündem lâl olmak.  

Lâl olmak:  Konuşamaz duruma gelmek, dili tutulmak.
Açıklamayı en yalın bu halde TDK yaparken en güzeli yine Mevlana' dan gelmiş.
"Suskunluk yaranın kanamasıdır.. Suskunluk dününü öldürmenin yasıdır.. Suskunluk "İnsanım" diyenlerin sahteliğine lâl kalınmasıdır."⚘
Derken şairler girmiş devreye hayır öyle değil benim şiirlerimden çıkarın lâl olmanın anlamlarını 😚 demişler.

✏Varan 1
Lâl olur gönle ,kin olan hakikat.
Dal olur dünle, şan olan hakikat.
Har olup gökte, köz kalan hakikat.
Hal olur senle, tan olan hakikat.        
✏Varan2
Ah şişede la'l hem de ay hilal
Bir bulut olsam yüklenip yağsam
Dökülsem damla damla toprağıma
Bir deli nehir bir asi rüzgar
Olup kavuşsam üzüm bağlarına
✏Varan3
Dil lâl olmuş, takati yok dönmeye,
Söz söylemez olmuş, kalmış biçare,
Sonbahar diyorum, sonbahar olmuş mevsim,
Ne söylesen şiir, ne anlatsan hikâye,

Derken şairleri de susturan içi lâl olmuş insanlar girmiş devreye sayın şairlerim gelin bir de bizi dinleyin bakalım. "Esas lâl olmus bu yürekte,  feryat bizde" gibi sıralamışlar özlü sözleri;
🍁Lal oldu halim.. feryadı figan ederken gönlüm, dilim kilitli sandıktır şimdi..
🍁 Ya da Lâl olmak korumaktır çocuksu sözcükleri bir katliama izin vermemek için.
🍁 Büyüdüm.. Ben büyürken en sevdiğim oyunum yarım kaldı.. Meğer taşın dili olurmuşta çocuklukta, büyüdükçe dili lâl olurmuş çocuğun!
🍁Gözlerin konuştuğu yerde dilin lâl oluyorsa dilin konuştuğu yerde gözlerin susabilmeli.
Duyguların derinlerde bir yerde haykırıyorsa ne göz lâl olmalı ne dil, yüreğin uçabilmeli.

Eeee bunları derleyip toplayıp yazan bu
zat-ı âli ninde bir sözü olmalı buraya...  

Tasavvufta ilk ders "Kırmamaktır son ders kırılmamak" Ağzı nefret kokan insanlara "Kötü söz sahibinindir. " deriz. Sanki kötü bi sözmüş gibi 'Seni seviyorum" sözü sahibinden öteye gidemiyor şimdilerde yazık. Artık bu cümleye insanlar korkarak yaklaşıyorlar. Ve bu cümleyi kurmamak için her şeyi söylüyorlar, kırıyorlar döküyorlar yeter ki bu cümleyi söylemesinler. B. Russell ' Sevgi bilgecedir, nefret ise aptalcadır." der. Gittikçe birbirine daha fazla bağlanan bu Dünya'da... Birbirimizi hoşgörmeyi öğrenmek zorundayız. Bazı insanların dile getirdiği hoşlanmadığımız  gerçeklere dinleyerek, anlayarak, değer vererek, severek, katlanmayı öğrenmek zorundayız. Yalnızca bu şekilde birlikte yaşayabiliriz. Burada birlikte ölmek için değil birlikte yaşamak için varsak bu gezegendeki insan yaşamının devamında hayatı öneme sahip olan iyilik ve hoşgörüyü öğrenmek zorundayız. Ama öyle anlar oluyor ki insanların bakış açıları, yargıları hoşgörüsüzlükleri, anlayışsızlıkları karşısında "Lâl olup kalıyorsunuz" Çünkü ne kadar anlatsanızda anladıkları kadar. Kısacası kalıpları kadar kalıyor cümleler, kelimeler.
Oysa ki lâl  olmak değil, haykırmak, en güzel cümleleri söylemek gerekir. Benden sizlere bir dua olsun. Allah lâl olmayacağınız insanlar çıkarsın karşınıza...🥰⚘🤲



20 Mart 2020 Cuma

CORONA VİRÜS İLE YAŞAMIMIZ





Günlerdir doğudan çıkan bir ateşin Dünya’yı nasıl etkilediğinin farkındalığını yaşıyoruz. ‘’Corona veya Çin virüsü’’ adının bir önemi yok aslında, kendi küçük ama tahribatı büyük bir salgınla terbiye olmuş gibiyiz.
Astrolojiye göre Satürn temizliği temsil edermiş ve şu sıralarda en yüksek konumdaymış. Ayrıca astrologlar 2020 yılı için çok şey söylediler ama en önemlisi yeni bir ekonomik döngüden bahsetmeleri. Bu yüzden de bir çok komplo teorileri yazılıyor. Hangileri ne derece doğru bilmem ama önemli olan bu yaşananlardan, insanların gerekli dersleri çıkarmaları gerektiğini düşünüyorum. İnsan olarak öncelikle inkar edeceğiz, kendimize acıyacağız, başkalarına acıyacağız bir direnç hali göstereceğiz.
Güzel ülkem, çok badireler atlatan bir ülkedir. Bu konuda tecrübeliyiz de, konu bütün Dünya’yı ilgilendirince şöyle bir duvara çarpmış gibi olduk. Bu olayla ülkeler, kendinde neyin eksik, neyin fazla olduğunu daha net görmüşlerdir gibi geliyor. Veee kapılar kapatılınca herkesin kendi kendine nasıl yalnız kaldığını gözlemledik. Bu hem ülkeler hem de o ülkede evde tek kalmak zorunda olan insanlar içinde geçerli oldu. Maddi manevi boyutlarını bütün dünya insanları anladı. Benim güzel ülkemde gerekli dersleri çıkaracağını umuyorum. Hatta ilk belirtiler başladı bile. Dün sağlık personellerine alkış tuttuk. Birlik ve beraberliğin güzelliğini gördüğümüz gibi işini yapan insanlara teşekkür edilmesi gerektiğini de yaşamak ayrı bir deneyimdi. Artık insanlığın ve ahlakın çığırından çıktığı bu günlerde bu olayla böyle şeyleri görmekten o kadar mutlu oldum ki. Demek ki ‘Her şerde bir hayır vardır’ sözünün gerçeklik payı ispatlanmış oldu. ‘Temizlik imandan gelir’ sözünü teyit ettik. En azından daha da dikkatli olmayı öğrendik. Avrupa da görülmesiyle artık bu ülkede yaşanmaz diyenlere de ders verircesine Dünya’ nın uzak yerlerinde olan vatandaşlarımızın ülkeye dönüşlerini seyrettik. Evlatlarımız için koşuşturduğumuzu savunarak daha iyi ev, daha iyi araba, daha iyi yaşam için çabaladığımız zamanımızı nasıl yok ettiğimizi gördük. Meğer çocuklarımız için dediğimiz şeyler yüzünden onların yüzünü neredeyse sadece sabah kahvaltısı telaşlarında ya da akşam yemeklerimizde bir arada olarak paylaştığımız anlarda görüyormuşuz. Şimdi evlerimize çekilerek daha kaliteli zaman geçirmeye başladık. Birbirimizi dinlemeyi, paylaşmayı çoğalttık. Daha çok kitap okuyup kaliteli filmler izleyerek şimdiye kadar hayal kurup ta yapamamaktan dem vurduğumuz zamanları yarattık.
Güzel ülkem, esas senin aldığın ders önemli. Neymiş, kapılar kapandığında ithalat durur. İthalat durunca hayat da durur. Üstelikte bizim gibi 80 milyon nüfus için bu kriz demektir. Demek ki üretime daha çok ağırlık vermeliyiz. Daha çok fabrikalar kurmalıyız. Kendi ürünümüzü kendimiz yapmalıyız. Kapılar kapanınca nereden alınacak sağlık malzemeleri, nereden alınacak dar gelirlinin yeme kaynağı olan ekmeğin buğdayı. Kimler bulacak çaresini diye elimizden kaçırdığımız doktorların çalışmalarını uzaktan izlemekle kalırız. Kendi kendimize yetmeliyiz. Çözüm odaklı insan olmalıyız elimden ne gelir ki düşüncelerinden  çareler üretmeye çalışmalıyız. Şikayet eden değil, çözümler üreten insanlar olmalıyız. Dünya'nın  Corona ile imtihanı inşallah artık biter. Bence herkes yeterince dersini aldı.

27 Aralık 2017 Çarşamba

ŞEHİRLERİN DUYGULARI


ŞEHİRLER
Roland Barthes, "Şehirler bir yazıdır, gezenler ise bir okur” diyerek şehirlerin üzerinde gezenlerin iyi ve bilinçli okur olmasının şehri yazanların daha özenli ve dikkatli olmasını gerektireceğini söylemektedir.
İşte İtalya'nın Floransa şehri de gezenlerin okuması gereken bir şehirdir. Her metre karesinde buram buram sanat  kokmakta ve eserler şırıl şırıl sokaklarda akmaktadır. Şehri yazanlar bu konuda bayağı özenli ve dikkatli olmuşlar.  ;)


 

M. Şerif Onaran da "Bir kentin ruhu varsa, o kenti şiirinde, yazısında yeniden kuran edebiyatçılar olduğu için vardır" diyerek şehrin cadde ve sokaklarında, bina ve salonlarında edebiyat, tarih, musiki ve görsel sanatların izlerini yansıtan medeniyet eserlerinin yapılması ve şehrin siluetinin sanat eserleriyle bütünleşmiş olması gerektiğini söylemektedir.
Buna da en güzel örneği İspanya ressam Salvador Dali'nin şehrini örnek vereceğim .Şehre girdiğinizde sizi Dali'nin evi karşılıyor ve şehre oldukça hakim bir konumda bulunuyor. Dali'nin evi bir müze ama bu müzeye girmeniz şehrin ruhunu hissetmenize yetiyor.





















Nazım Hikmet demiyor muydu; "iki şey vardır ancak ölümle unutulur: anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü."



Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Bu Şehir” şiirinde sorduğu soruya cevap bulabilmeliyiz;



Turgut Cansever de “İnsanın dünyadaki en önemli vazifesi dünyayı güzelleştirmektir” tespitiyle insanın yaşadığı şehir/kent, kasaba, mahalle ve köyün özellikle de şehrin medeniyetimizin izlerini taşıması gerektiğini söylemektedir.


















Hacı Bayram Veli'nin şu sözü önemlidir. “İnsan, şehri inşa ederken aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür. Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur”.



7 Mart 2017 Salı

8 MART EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ




8 Mart Emekçi Kadınlar Günü yani Nazım’ında bahsettiği gibi

Ve soframızdaki yeri,
Öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız’ın günü.

Dede  Korkut hikayelerinde  göçebelik döneminde  kadın ata binip kılıç kuşanırken, toprağa yerleşirken eylemsizleştirilen kadınlarımızın günü…
Dinimizde; Cennetin ayaklarının altında olduğu, annelik rolü biçilen, bir o kadar da cennetten kovulmaya sebep olan kadınların günü..
Susmakla ağlamak arasında yenilen kadınların,
Yaptığı her şeyin bedelini karşılık beklemedikleri sevgileriyle ödeyen kadınların günü…
Ve arkasına bakma gereği bile duymayan erkeklerin gittiği yerdeki kadının,
Ya da kağıda yazılamayacak kadar sevilen bir kadının günüdür bugün.




VE İŞTE SUSAN SUSTURULAN KADIN
Yaşanmışlıkların hepsi artık ağır geliyordur o kadına. Bir umuda tutunmak, görmezden gelmek, bir şeylere hep iyi tarafından bakmaya çalışmak, ufacık bir sevgi kırıntısına tutunmak, tüm bunları yaparken akıp giden zamanın farkına varamamak, beyninde soru işaretleri ile biten her cümleyi susturmak... Kısacası ‘belki’ diye ümit ettiği her şeyden o kadar yorulmuştur ki bir kelime daha edecek gücü yoktur.
Artık toz pembe bulutları değil gerçeğin ta kendisini görmeye başlamış ve uğruna savaş verdiği her şey için kabullendiği yenilgisinin üzüntüsünü taşıyordur suskunluğunda.
Kendisi tüm benliği ile mücadele ederken, karşısındakini her hali ile kabullenip, önce onu anlamaya çalışırken; ne kendisinin nasıl hissettiği, ne sevgisi, ne de derdini anlatmak için sığındığı cümleleri anlaşılmıştır. Bu durum onu öylesine incitmiştir ki kalbi, herhangi bir cümle ile tarif edemeyeceği bir yangın yeridir artık.
Yaşatılan kalp kırıklığına, elinden alınan hayallere, harcadığı emeklerin boşa gitmesine kızgındır tabii ki ancak onu böylesine incitmenize rağmen yine de iyiliğinizi düşündüğünden; o anki öfkesi ile yanlış bir şey söylemekten kaçındığı için konuşmak istemiyordur. Sakinleşince belki konuşur diye bekleseniz de  upuzun hatta sonsuz bir sessizliktir sizi bekleyen.
Sonuçta şarkılara şiirlere konu olan annelik ruhuyla kutsanan kadınlarımızın günü kutlu olsun.

12 Kasım 2016 Cumartesi

BAKMAK VE GÖRMEK

 
 
 
Bu kısa filmi yıllar önce izlemiş ve çok hoşuma gitmişti. Bugünse bana daha farklı geldi. Bakmak ile görmek arasındaki farkı anlatma gereği hissettim..
Aslında bu konunun daha geçmişi vardır bende. İlk bakmak ve görmek arasındaki farkı lise edebiyat kitabında Peyami Safa’nın bir yazısından alıntı yapılarak yazılmış, okuduğumda da ‘’Evet ya bakıyoruz ama görmüyoruz ‘’demiş ve o yazıdan sonra daha bir görerek bakma gereği duymuştum.

Bakmak ile Görmek arasındaki ince fark ;

Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varırız.

Bakmak sadece gözle olur. Görmek, akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir.

Bakmak bir göz hareketi, görmek bir şuur faaliyetidir.
Bakınca severiz, görünce hayran oluruz.Bakışta geçicilik, görüşte seçicilik vardır.
Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır.
Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varırız.
Bakmanın üst seviyesi tanımak, görmenin ki ise yaşamaktır.
Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar.
Bakınca kenardan tutarız, görünce iki elle sarılırız.
Bakınca severiz, görünce hayran oluruz.Bakmak şahitliği, görmek derinliği ifade eder.

Bakışta geçicilik, görüşte seçicilik vardır.

Bakmanın üst seviyesi tanımak, görmenin ki ise yaşamaktır.

Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar.

Bakınca kenardan tutarız, görünce iki elle sarılırız.

Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır.

Olaya bakış şeklimiz aslında bizim aynadaki suretimizin ta kendisidir. Ne kadar ufkumuzu aydınlatabilirsek o kadar kendimizi tanıyabiliriz. Bunu başarabildiğimiz takdirde baktıklarımızın çok ötesinde anlamlara ulaşırız sonrasın da çevremizdeki sırları keşfetmeye başlarız. Vakti zamanında bir geometri hocamız vardı ve sürekli şöyle derdi : ''Zor soru yoktur! Sadece görünen soru ve görünmeyen soru vardır.'' aklıma o geldi birden. Görünen ve görünmeyen hep bir yerde durur aslında biz sadece ona ne kadarlık bir görüş mesafesindeyiz önemli olan bu. Genel bir bakış açısı ve dikkat lazım bilinmeyene ulaşmak için. Tasavvuf anlamında bilinmeye (görünmeyene) ulaşmak için ise sadece kalp gözünün açık olması yeterlidir. Aynı olaya iki kişinin farklı yaklaşımlarda bulunması da sırf bu yüzdendir. Kötü bir durumla karşılaşıldığında, lanet okumakta olayı hayra yormak da bakış açımızın derinliğinden izler taşır. Bir olayın birden farklı görünen tarafı olduğu için bardağın hep dolu tarafından bakmayı görmek, bakmakla değil tamamen görmekle ilgilidir. Bu yüzden gördüklerimiz baktıklarımızdan çok daha önemli anlamlar yüklenir. Yükü ağır, görüş açısı derindir.Bize biz kadar yakında durur ama bir o kadar da uzaktır...

 
PEKİ YA SİZ?..

 
BAKIYOR MUSUNUZ  YA DA GÖRÜYOR MUSUNUZ?


YA DA... BAKTIKLARINIZI GÖREBİLİYOR MUSUNUZ?


BAKIP DA GÖRMEYENLERE, GÖRÜP DE ANLAMAYANLARA!.

.



 

24 Temmuz 2016 Pazar

OSCAR HARRİS VE ALTA GRACİA'SI

 
 
 
Bugün nedense yabancı slow şarkılara takıldım. dinlerken özellikle bu parçanın ritmi beni uzaklara aldı götürdü. İnsanlar neden  şarkılardan etkilenir. Bunu  araştırıp sebebini sizlerle paylaşmak istedim.
Wall Street Journal’ın haberine göre, kalpten söylenen şarkı sözleri ve güçlü bir ses birleştiğinde beyne başka hiçbir zevk sinyali gitmiyor.
İngiliz psikolog John Sloboda 20 yıl önce basit bir deney yaptı ve müzikseverlerden dinledikleri şarkılarda onları ağlatan ya da tüylerini diken diken eden yani fiziksel reaksiyona sebep olan bölümleri sordu.
Deneklerin listelediği 20 bölüm arasından 18’inde ‘appoggiatura’ya (notanın yanına eklenen ufak nota) rastlandı. Konuyla ilgili olarak 2007’de araştırma yapan University of British Columbia’dan Martin Guhn da Türkçe’de ‘çarpma’ adıyla geçen nota süslemesinin dinleyicide duygusallığa neden olduğunu tespit etti.
Bilim bu durumu şöyle açıklıyor: Notalar beklenen melodiye geldiğinde, duygusal gerginlik ortadan kalkıyor ve dinleyici kendini iyi hissetmeye başlıyor, bu anda ürperti azalıyor. Bir melodide çarpmaların üst üste gelmesiyle birlikteyse bir gerilim ve sonunda duygusal boşalma gerçekleşiyor. Bu da daha kuvvetli bir tepkiye sebep oluyor ve göz yaşları akmaya başlıyor.
 
Gelelim bu şarkının  Türkçe sözlerine Ben çok sevdim. Sizlerin de dinlemesi temennisiyle.
 
 
Paylaştığımız o günleri hatırla.
Hatırla orada geçirdiğim zamanı.
Söylediğin her söze inandım,
Kendimi kaybettim tıpkı bir çocuk gibi.
 
Umurumda değildi gündüz olmuş ya da gece
Tek istediğim yanıbaşımda olmandı.
Ay doğdu, güneş battı,
Ama sen hep etrafımdaydın.
 
Alta Gracia , sevgilim (x4)
 
Nasıl geçirdik o geceyi hatırla
Nasıl da öpüştük ve sarıldık birbirimize sıkıca
Her şey güzel bir rüya gibiydi
Gördüğüm en tatlı kadın sendin hayatımda.
 
Nasıl bilebilirdim aşkımızın devam etmeyeceğini
Gitmek zorunda kalıp bu muhteşem hikayeyi bitireceğimi...
Şimdi çok üzgün ve kederliyim,
Burada sensiz , ne yapabilirim ki ?
 
Kalbimin en derininden sevmiştim onu.
Farkına varmadım zamanın kayıp gittiğinin
Ah .. çok uzaklarda yaşıyoruz şimdi,
Tanrıya duacıyım o yanımda kaldığı günler için
Yanıbaşımda .....
 
Alta Gracia , sevgilim (x4)
 
(*) ALTA GRACIA = Yüksek lütuf, tanrının bir lütfu

15 Temmuz 2016 Cuma

ÖZEL GÜNLER VE HÜZÜNLER


Bayram

Can Yücel


Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni
kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

---------
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek bayram..
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!








 
BAYRAMLAR VE MATEMLER

Bayramları bayram havasında yaşamayan daha doğrusu yaşayamayan insanlar vardır. Onlar bayramların gelmemesini isterler. Sadece bayramlar değil bütün özel günlerin insanlara dayatılarak kutlatılmaya çalışılmasına anlam veremiyorum. Biraz az dayatalım bu günleri lütfen annesi babası olmayan insanlar için bu günler azap oluyor. Çünkü başkaları için sevinç kaynağı olan bu günler bazıları için sevinç değil acıdır. Böyle özel günleri sevmeyenler vardır. Sevmemenin içinde belki de özel günlerde bir araya gelecek aile ortamı bulamayanlar. Bulamadığı içinde günün sevincini hüzne çevirenler. O günün gelmesi yerine, gelmemesini bekleyenler.

Bu hüzünlerin içinde neler yoktur ki. Belki bir bayram günü kaybettikleri vardı. Belki evladını kaybetmiş bir ana ve baba bayramda evladının gelemeyeceğini bilerek.. Ya da o bayramlarda hiç gelmeyeceğini bildiği eşler, sevgililer vardır. Ama bana en çok üzüntü veren anne veya babasını hiç bilmeden büyüyen çocukların bayram hüzünleri etkiler. Belki de bunda babamın payı çok olmuştur. Çocukken babam bayramlarda hep hırçınlaşır. Bayramlaşmaları çok zoraki yaptığını düşünür anlam veremezdim. Ne zaman ki 37 yaşımdayken annemi kaybettiğim ilk bayramımda babamın evine gittiğimde babamın şu sözü kendi acımı bir nebze unutturdu.

‘’Sen bu yaşta anneni kaybettiğin halde bu bayram sana ne kadar acı geliyordur. Oysaki ben 2 yaşındayken kaybettiğim annemi bayramlarda daha çok özlerdim’’

Daha ne diyebilirim 2 yaşından ve 70 yaşa kadar hiç unutulmayan ama bayramlarda daha bir özlemle aranılan anne. İşte o zaman babamın bayram hırçınlıklarını anlamıştım. Özlüyorsun ve bayramlarda bu özlemler sanki kalbini yırtarcasına katlanıyor, burun direğin sızlıyor ve hüzün kaplıyor her yerini. Bunu ancak kaybı olan kişiler anlar.

Ama bu olay o anda birlikte olduğun kişilerinin sana kattığı sıcak sohbetlerle, ikram edilen kahve ve  tatlılarla bir nebze azalıyor. Çünkü bizler o kayıplarla, yaşadığımız bayramlarımız oldu. Ya babam gibi yaşanmamışlıkları olanlar. İşte onlar için zor.

İnsanlar kendi kayıplarına üzülürken bir anne ve baba olarak çocuklarıyla da bu anları paylaşma gereği duyuyor. Böyle de zıtlıklarla dolu yaşam. Bu yüzden hep diyorum ya ‘hayat bizle var’ ve hayatımızdaki ‘’İyi ki varsın’’larımızla acı ve sevinçte ortak olmak. ‘’An’’ları en güzel şekilde yaşamak gerek.

Yazımı Can yücel’in bir şiiriyle noktalıyorum. Yorumu size bırakıyorum. #HAYAT BİZLE VAR#





Yalnızlığa Dayanırım da
                  Bir Başınalığa Asla

Yalnızlığa dayanırım da bir başınalığa asla
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka
Bir dost arayışıyla
Saat tıkırtısıyla
Korkmam geçinip
gideriz mutlulukla
 AMA
"Günün aydın akşamın iyi olsun" diyen biri olmalı
Bir telefon çalmalı ara sırada olsa kulağımda
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya
Ama "çaya kaç şeker alırsın"
Diye bir ses olmalı ara sıra...